Pekçok Otizm’liyi Hayata Döndürdü

29 Ekim 2014 Çarşamba, 20:49

Dr. Natasha Campbell-McBride, otizmli olan kendi oğlunu ve 10 binden fazla otizmli çocuğu, uyguladığı doğal GAPS diyetiyle iyileştirdi. Şizofreni, depresyon, MS gibi psikiyatrik hastalığı olan yüzlerce hastayı da aynı yöntemle tedavi eden nörolog sadece SABAH Pazar’a konuştu: Tıp bilimi hastalıkları kalıplara koyuyor ve sorunu çözmüyorlar. Hastalıkların ana kaynağı bağırsaktır. İnsanı doktorlar değil sadece doğa iyileştirir.

Kendisinden, Türkçe’ye Adalin Yayıncılık tarafından çevrilen “GAPS Bağırsak ve Psikoloji Sendromu İçin Doğal Tedavi Yöntemi” isimli bir kitapla haberdar oldum. Kitabı inceledikçe nöroloji ve beslenme alanında uzmanlaşan Dr. Natasha Campbell-McBride’in yöntemine ilgim arttı. Kitap kendi kendinizi tedavi edebileceğiniz reçeteler barındırıyordu zira. Bir konferans için geldiği İstanbul’da buluştuğumuz Dr. Natasha, otizm teşhisi konulan oğlunu kendi doğal yöntemiyle tedavi ederek binlerce otizmli hastanın ışığı olmuş. Otizm yanında şizofreni, dispraksi, disleksi, depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, epilepsi, MS gibi bütün hastalıkların bozuk bağırsak florası nedeniyle beynin toksinleşmesi sonucunda ortaya çıktığını kaydeden Dr. Natasha, “Tıp bilimi hastalıkları kutucuklara koyar, beyin ve bağırsak arasındaki ilişkiye bakmaz. Antibiyotiklerle bu denge daha da bozulur. Acil ve hayati durumlarda elbette tıbba ve doktorlara ihtiyaç var. Ama doğru şeyleri yersek birçok kronik hastalıklar iyileşir” diyor. Çok çarpıcı açıklamaları olan McBride’in önemli uyarıları var: Süpermarketlerden yiyecek almayın, tahıl kullanmayın, diyetinizi değiştirin, doğal otları kullanın, kimyasalları bırakın, güneşe çıkın. İnsanı doktorlar değil sadece doğa iyileştirir.
– GAPS adını verdiğiniz bağırsak ve psikoloji sendromu fikri nasıl ortaya çıktı?
– Ben nöroloji doktoruyum. Nörolojik hastalarla ilgilenen büyük bir hastanede çalışıyordum. Ve hepsinin çok ciddi sindirim problemleri olduğunu keşfettim. Ama bizim bildiğimiz klasik tıpta nörologlar sindirim sistemine hiç bakmazlar. Beyin ve bağırsak arasında bir ilişki kurmazlar. Ancak bir bağlantı olması gerektiğine inandım. Çünkü bağırsak florası diye bir kavram var. Ve hücresel olarak genetik yapılanmamız yüzde 90 bağırsak florasından etkileniyor.
– Bağırsak, beyinden daha önemli yani?
– Öyle. Yaşadığımız mikro sistemde vücudumuz bir kabuk aslında. Ve yaşadığımız her şey bağırsak florasından kaynaklanıyor. Orası çok iyi organize olmuş mikro dünyadır. Bakteri, mikrop, mantar, solucanlar var. Hem de trilyonlarca! Ve bilim bunu yeni araştırmaya başladı. Mikroplar birbirini yiyor, birbirini kontrol ediyor. Sağlıklı insanda yararlı bakteriler daha hakim ve zararlı trilyonlarca mikrobu kontrol ederler.
– Denge nerede bozuluyor?
– Antibiyotiklerin II. Dünya Savaşı’ndan sonra keşfiyle başladı her şey. Özellikle ampisilin gibi antibiyotikler kötü bakteriler gibi iyi bakteriyi de öldürüyor. Bağırsak florasının tekrar dengeye gelmesi haftaları, ayları alıyor. Ama bu sırada kötü bakteriler hücum edip bağırsağı kaplıyorlar. Kötü bakteriler yayılırken iyi bakterilerin yayılmasını da engelliyorlar. Art arda antibiyotik kullanımında da bu kötüye gidiş artıyor.

GENLERİMİZ KADERİMİZ DEĞİLDİR
– Tek sorumluluğu antibiyotiklere yüklemek yanlış olur herhalde?
– Elbette tek sorumlu antibiyotikler değil. Başka faktörler de var. Diş hekimlerinin ağzımızda uyguladığı tedavilerdeki işlemlerde civa ve çeşitli toksinler bağırsağımızı etkiliyor. Civa içeri girer biz yutarız ve onlar kötü mikropların artmasına neden olur. Annelerin bebeklerini emzirmek yerine mama ile beslemesi bu hastalıkları artırır. Annenin mahsur kaldığı bütün kimyasal yüklenmeler, kullandığı makyaj malzemeleri de dokuz aylık hamilelik sürecinde bebeğe gidiyor. Bebek toksin bir yüklenmeyle doğar.
– Bu hastalıklar antibiyotikler keşfedilmeden önce yok muydu?
– Antibiyotikler hayat kurtarır ama çok ciddi hastalıklarda kullanmak gerekir. Bu hastalıkların salgınlığı hep antibiyotiklerin keşfinden sonra gelişti. Mesela otizm 25 yıl önce on binde bir çocukta vardı. Bugün 40 çocuktan birine otizm teşhisi konuyor. Bilim adamları 2020’de iki çocuktan birinin otizmli olacağını öngörüyor. Bizim genlerimiz kaderimiz değildir. Doğarken o kadar çok genetik seçeneğimiz var ki… Yediğimiz yiyecekler ve çevredeki toksik yük hangi hücrelerin baskın kalacağını ve hangi kanser hücrelerinin uyanacağını belirliyor. Kanser, MS gibi rahatsızlıklar böyle oluşuyor.
– Çocuğunuzun otizm olduğunu anladıktan sonra mı bağırsak florasına yöneldiniz?
– Benim çocuğuma otizm tanısı konulduğunda bu benim kişisel bir meselem oldu. Ve o anda profesyonel mesleğimin otizm konusunda bir şey yapamayacağını öğrendim. Bunu asla kabul edemezdim ve araştırmalarıma hız verdim. O zaman farkettim ki otizmli çocukların hepsinin bağırsak florasında problem var. Ve anladım ki bu florayı iyileştirirsem otizm de yok olacak. Şimdi otizm teşhisi konan çocuğum 21 yaşında, üniversiteye gidiyor ve çok sağlıklı. Ancak şu an dünyanın her yerinde binlerce otizmli çocuğu hayata döndürmek için uğraşıyorum.

H.Salih ZENGİN
SABAH

Wordpress Haber Teması Tasarım ve Programlama: Bilgin