Antalya Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanlığı tarafından düzenlenen 2. Antalya Kadın Zirvesi, Antalya Kültür Merkezi Aspendos Salonu’nda gerçekleşti.
Kadın Zirvesi’ne Antalya Vali Yardımcısı Halil Serdar Cevheroğlu, CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, eşi Dr. Günseli Akaydın ve çok sayıda vatandaş katıldı. Açılış konuşmasını yapan Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, çok önemli bir konuda bilimsel ve sosyal sorumluluğu gerçekleştirdikleri için Antalya halkı adına gurur duyduğunu söyledi.
ANTALYA OLARAK SORUMLULUK HİSSETTİK
Başkan Mustafa Akaydın, geçen yıl bu zirvede kadına şiddet konusunun işlendiğini belirterek, “Türkiye’nin son 10 yılda cinsiyet ayrımcılığı konusunda ne kadar kötü bir duruma geldiğini hepimiz biliyoruz. 135 ülke arasında eşitsizlik ilkesinde sondan 11’inci sıradayız. 1930’lu yıllarda Atatürk’ün seçme ve seçilme hakkını verdiği bir millet meclisinin çocukları olarak bu bizim bir ayıbımız. O zaman önünde olduğumuz birçok Avrupa ülkesi vardı, şuan gerisinde olduğumuz 3. dünya ülkeleri var. Kadınla erkek arasında bu ayrımcılık ne kadar giderilirse o toplumlar, refah düzeyi ve insani kalkınmada önde olurlar. Bu sorumluluğu biz Antalya olarak hissettik” dedi.
POLİTİKACI KADININ DOĞURGANLIĞINA KARIŞMAMALI
Büyükşehir Belediye Başkanı Akaydın, “Birkaç ay önce gündeme birden bire kadınlara kürtaj yasağı konusu girdi. Bu çok çağdışı bir şey, sezaryenle doğumu yasaklama yaparak gündem değiştirildi. Kadın bedeni üzerinden politika yapmak hoş değildir. Bir kadının kendi bedeni hakkındaki yorumu kendisine aittir. Çok özel operasyonlar bunun dışında. Bir kadının doğurganlık haklarıyla ilgili politikacının ‘3 tane doğursun, 5 tane doğursun’ gibi bir müdahalesi yanlıştır. Bu da kabul edilebilir bir şey değildir. Bir tıp doktoru olarak gereksiz sezaryene ben de karşıyım. ABD’nin tetiklediği bir süreçti. Nitekim normal doğumun hem anne hem de çocuk sağlığı açısından daha doğru olduğu bilinmekte. Ama bir kadın derse ki, ‘Ben korkuyorum doğumdan, beni uyutun, öyle doğum yapacağım’, o zaman onun hakkıdır” diye konuştu.
1500 KADIN KORUMA ALTINDA
Antalya Vali Yardımcısı Halil Serdar Cevheroğlu, ise şöyle konuştu: “Antalya, Türkiye’nin en fazla dış göç alan illerinden biridir. Şair, ‘İstanbul için Anadolu nehrinin aktığı yer’ demiş, bu nehir güneyde ise Antalya’ya akıyor. Çok ciddi sosyal sorunlarla karşı karşıyayız. Her yıl bu kadar nüfus kendi sorunlarıyla geliyor. Kentimizin Muratpaşa ilçesinde 1500 kadın hakkında koruma kararı var ama buradaki güvenlik ekibimizin sayısı 750. Antalya’da 3 tane kadın sığınma evimiz var. Şiddet mağduru kadın tek çatı altına gelecek, karakol yüzü görmeyecek, bütün işlemleri burada yapılacak. Toplantının konularından biri de kadın bedeni, gerek kürtaj gerek sezaryen öyle ya da böyle kamuoyunun gündemine girdi. Bu konu demokratik ülkelerin tamamında tartışma konusudur.”
KADIN HAREKETİ ÇOK GÜÇLÜ
Açılış konuşmalarının ardından, 2. Antalya Kadın Zirvesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yıldız Ecevit’in moderatörlüğünde, Kadının İnsan Hakları Derneği Kurucusu Pınar İlkkaracan, Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Şenal Sarıhan ve KATCAM Danışma Kurulu Üyesi Doç. Dr. Özen Kulakaç’nın sunumlarıyla gerçekleşti. Doğurganlık Hakları ve Kadın Sağlığı’nın ele alındığı ilk oturumda konuşan Prof. Dr. Ecevit, Türkiye’de kadın hareketinin çok güçlü olduğuna dikkat çekti.
ZİRVE SONUÇLARI TAKİP EDİLİYOR
Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği Kadın Zirvesi’nin önemli bir özelliği olduğunu belirten Yıldız Ecevit, “Geçen sene Antalya Kadın Zirvesi düzenlendi. Zirve de kadına şiddet konusu işlendi. Zirve sonunda ise sonuç bildirgesinde yapılan çalışmalar izlendi. Bu zirvenin öncesinde ise geçen yılın konuşmacılara bir yıllık süreçte yapılan çalışmalarla ilgili gelinen süreçle ilgili sorular soruldu. Bir yıl sonra hangi noktada bulunduğumuza dair konuşmacılar değerlendirme yaptı. Yapılan çalışmaların sadece bilgi paylaşımı olarak kalmaması, STK ve üniversiteler ile işbirliği yapılarak bir gözlemevi niteliğinde izleme yapıldı. Bunun yapılması çok önemlidir” dedi. Daha sonra, ise Yıldız Ecevit, panelistlerden gelen değerlendirmelerin özet raporunu okudu.
KÜRTAJ YASAĞI TARTIŞILDI
Kadının İnsan Hakları Derneği Kurucusu Pınar İlkkaracan da kadın bedeninin siyasetten uzak tutulması gerektiğini ve insan hakları konusunda girişimlerinin sürdüğünü bildirdi.
Cumhuriyet Kadınları Derneği Başkanı Sarıhan, bir ülkede hakların tanınması konusunda esas olarak işi düzenlemek olan iktidarın anlayış yönünden insan haklarına saygılı, demokrasi kültürünü işlevselleştirmiş bir iktidar değilse orada verilen mücadelenin yok olmasının kolay olduğunu söyledi.
Doç. Dr. Özen Kulakaç ise kürtajın yasaklanmasının tarih boyunca ne kürtaja olan gereksinimi, ne de düşük yapılmasını azalttığını belirtti.
YASALARDA EKSİKLİKLER VAR
Öğleden sonra gerçekleşen oturumda ise Beden Politikalarını Kadın Yaşamına Yansıması işlendi. Paneli yürüten Moderatör Av. Hülya Gülbahar, kadına şiddet konulu yasada eksikliklerin olduğunu, sezaryenle ilgili yapılan değişikliklerde ise yangından mal kaçırırcasına bir düzenlemenin yapıldığını vurguladı. Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Karma Parlamentosu Üyesi ve CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, “Kadın haklarının savunulmasında önemli girişimler yapıyoruz. Kürtaj yasasında yaptığımız girişimler ortadadır. Hiçbir kadın güle oynaya kürtaj yaptırmaz. Böyle bir kadın bulamazsınız.” diye konuştu.
SONUÇ BİLDİRGESİ YAYINLANDI
TOVAK Uygarlık Ahlakı ve İnanç Araştırmaları Enstitüsü Başkanı İlahiyatçı Yazar Ayşe Sucu, “Kürtaj yasasında doğru olan yaklaşım bilimsel ilkelerle toplumun inançları ve değerlerin ortak bir zeminde buluşturulmasıdır” dedi. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Songül Sallan Gül, kadının bedeni üzerinde yapılan siyasetin yanlış olduğuna dikkat çekerek,, bu olayların ailevi ve sosyolojik birçok faktörün bulunduğunu kaydetti. Panelin sonunda ise konuşmacılar izleyicilerin sorularını cevaplandırdı. Yazar, aydın, politikacı ve bilim insanlarının katılımıyla gerçekleştirilen zirvenin sonunda ise ortak kararla oluşturulan “Sonuç Bildirgesi” yayınlandı.
2. ANTALYA KADIN ZİRVESİ SONUÇ BİLDİRGESİ
Muhafazakâr yönetimler, ideolojik düzlemde ataerkilliğin kadını baskı altında tutma yöntemlerini çok yönlü kullanır. Bugün Türkiye’de kadını kontrol altında tutmanın birçok şekli görülmektedir. Ataerkil sistem, kız çocuğunun okumasını engelleme, meslek seçimini kontrol etme, küçük yaşta ve zorla evlendirme, eş seçiminde özgür bırakmama, boşanmasını engellemeye çalışma, hatta namus vb gerekçelerle yaşam hakkını ihlal etme, kadın cinayetleri gibi biçimlerde tezahür eder. Ataerkil aile ile ataerkil devlet arasında birbirini besleyen sıkı bir ilişki, sağlam bir köprü vardır. Kız ve erkekler için ayrı okulların açılmasını teşvik etmek bu geçişi anlamaya iyi bir örnektir. 4+4+4 parçalı eğitim sistemi de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 25 Mayıs 2012 tarihinde, Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nın uygulanmasına ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı kapanış oturumunda gerçekleştirdiği konuşma, Türkiye’de kürtajın yasaklanmasına doğru giden bir tartışmanın önünü açmıştır. Başbakan bu konuşmada şunları söylemiştir: “…Ben ülkemde en az üç çocuk istiyorum. …Şunu da açıkça söylüyorum, sezaryenle ilgili doğumlara karşı olan bir başbakanım ve bunu bir cinayet olarak görüyorum. …Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz; hiçbir farkı yok.”
Başbakan ertesi gün (26 Mayıs 2012) AKP Kadın Kolları 3. Olağan Kongresi’nde yaptığı konuşmada ise şunları söylemiştir: “…Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum ve bu ifademe karşı çıkan bazı çevrelere, medya mensuplarına da sesleniyorum; …Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir diyorum.”
Kadınların bedenlerini denetleme gücünü elinde bulundurmak isteyen, onları her şekilde araçsallaştıran politik müdahaleler, kadınlara biçilen rol ve değerlerle çok yakından ilgilidir. Kadınlar, kendilerine birey olarak değer verilmek yerine, varlıkları, aile ve evlilik kurumlarının içinde eritilmek istenmektedir.
Annelik, kadınların özgür seçimi olmalıdır. Her kadın, çocuk sahibi olma ya da olmama, doğum sıklığını, zamanını saptama ve sahip olmak istediği çocuk sayısını belirleme hakkına sahiptir. Her kadının doğurganlık sağlığı, gebelik, doğum ve yeni doğan bakımı konusunda yeterli eğitim ve bilgi alma hakkı vardır.
TALEPLERİMİZ
1.Kadın – erkek eşitliği, fiili olarak her alanda yaşama geçirilmelidir.
2.Türkiye, imzalamış olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi gibi tüm uluslararası anlaşmalara; 1994 Kahire Nüfus ve Kalkınma Konferansı, 1995 Pekin Dünya Kadın Konferansı Bildirgeleri ve Eylem Planları ile güvence altına alınan haklara uymalı ve yaşama geçirmek için çaba göstermelidir.
3.Devlet, kadının bilgilendirilmesini, kendi özgür iradesi ile seçtiği korunma yöntemlerini ve araçlarını ücretsiz olarak sağlamalıdır.
4.Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre sağlık, kişinin “bedenen, ruhen ve sosyal bir varlık olarak tam bir iyilik hali”inde olması demektir. Kadının psikolojik, ekonomik ve sosyal nedenlerle kürtaj zorunluluğu hissetmesi de bu hale girer. Devlet, gebeliğin istenmediği durumlarda temiz ve gerekli tıbbi donanıma sahip sağlık kurumlarında ve bu konuda eğitilmiş uzmanlar aracılığıyla kürtaj yaptırma olanağını sağlamalıdır.
5.Kadının doğurganlık sağlığı da dahil olmak üzere tüm sağlık bilgileri ile ilgili olarak özel yaşamın gizliliğine, tıp etiği gereğince mahremiyet hakkına, sır saklama ilkesine ve devletin her türlü müdahalesine son verilmelidir.
6.Kadınlar, doğumun şekli ve yeri konusunda seçenekleri bilip karar verme hakkına sahip olmalıdır.
7.Çocuk bakımı sadece kadınların ve ailenin değil, devletin de üstlenmesi gereken bir sorumluluktur. Bunun için devlet, çocuk bakımı ve erken çocukluk eğitimi hizmetlerini en geniş biçimde sağlamalıdır. Çalışan kadınların doğum sonrası izinleri, en az 1 sene olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
8.Üreme sağlığında erkek katılımı arttırılmalı ve vasektomi gibi yöntemler daha çok tanıtılmalıdır.
9.Gençlere yönelik cinsel sağlık, doğurganlık sağlığı, cinsellik eğitimi programları yaygınlaştırılmalıdır.
10.Kadınların bedenleri, doğurganlıkları, cinsellikleri, bu yolla kimlikleri ve emekleri üzerindeki denetim ortadan kaldırılmalı, devletin uygulamaları cinsiyetçi değil, eşitlikçi olmalıdır.
11.DOĞURGANLIK HAKLARI, KADINLARIN EN TEMEL İNSAN HAKLARI ARASINDADIR. DEVREDİLEMEZ ve VAZGEÇİLEMEZ.
DEVLETİN GÖREVİ, BU HAKLARA SAYGI DUYMAK, KULLANILMALARINI SAĞLAMAK ve YAŞAMA GEÇİRMEKTİR