Son Dakika
17 Mayıs 2024 Cuma
07 Haziran 2012 Perşembe, 21:59
Nilhan TURAN
Nilhan TURAN nilhankirdi@hotmail.com Tüm Yazılar

KADIN VE YAŞAM…

      Benim dünyamda kadının tanımı Kürtçe şu iki kelimeden ibarettir. ‘Jin Jiyane,’

     Türkçesi; ‘kadın yaşamdır.’

      Kadını ve yaşamı, hiçbir kültürde görülmeyen bir değerde tutan bu cümleyi ancak on binlerce yıllık insani birikime sahip olan bir kültür kurabilirdi ve insanı, insan eden bu iki anlamı tanımlayan isimleri aynı kelime kökünden ancak bu kültürü taşıyan dil türetebilirdi.

     Jin: Kadın.

     Jiyan: Yaşam.

     Yaşam: Bir canlının ilk nefesiyle son nefesi arasındaki süreçtir. Bu süreçte görülenler, düşünülenler, görülmek istenenler, düşünülmek istenenlerdir. Sahip olunanlar, alınanlar, verilenler, paylaşılanlar, tüm bunlara anlam katan duygulardır.

      Yaşam; içinde aldatmak, aldanmak, yalnızlık, hüzün, gözyaşı ve mutsuzluk olsa da tüm bunlara katlanma gücü veren ve düğümünü sevginin attığı kutsal bir yumak, sevgiden başka bir şey istemeden, kendini veren sevgilidir, mutluluktur…

      Kısacası yaşam; sonsuza kadar olma duygusunda insanı dürten, geleceği görme isteği, bu isteği çocuklarda görme tutkusu ve çocuklar için temiz nefesler biriktirme fedakarlığıdır.

      İşte bu noktada, benim için beni doğuran kadın yani annem ve bütün anneler, sözünü ettiğim yaşamın üçte ikisi kadar değerli ve önemlidir.

      Yaşamın üçte biri rahme düşen bir damla tohum, üçte ikisi de tıpkı bir buğday tanesinden başağa onlarca taneyi yükleyen toprak gibi o tohumdan kocaman bir yaşamın yolunu açan ve o yaşamı emziren rahimdir.

      İşte bu nedenle kadının bugün yaşadığı sorunlar ve çektiği acılar, hikayesi çok eskiye dayanan ve gerçekte insanlığın ortak acıları ve ortak sorunlarıdır.

      Başlarken doğanın disiplini ile doğal dengesinde akan yaşam denen ırmağın yolu, biraz daha fazla balık için kesildi. Su bulandırıldı, kirletildi. Bulanan suda av tarafından yüzleri seçilmeyen avcıların dünyasında kadın yerini kaybetti. İçinde dolaştığı ‘boşluğu’ kanıksadı, bu durumu gerçek yaşam diye ‘kabul etmek’ zorunda kaldı. Disiplini ve dengesi avcıların keskin bıçağının sırtında yürüyen yaşam ve ikizi kadın, yaralanıp düştü.

      Sonrasını insanlığın çektiği acılardan ve kıvrandığı sancılardan hepimiz biliyoruz.

      Kendi egemenliklerinin disiplinini kabul ettirmek ve itiraz edeni ezmek için şiddeti örgütleyen egemenler; her şeyi paraya çeviren çıkarlarının ‘ayetlerini’ gökyüzünün ayetleriymiş gibi insanlığa kabul ettirmek için söyledikleri yalanlarla, başvurdukları hilelerle insanlara çektirdikleri acıların ‘inançta’ tanımlandığını, bu ‘kadere’ karşı yapılacak bir şey olmadığına kadın-erkek herkesi inandırdılar.

      Peygamberleri de yalanlayan ve tek inançları, çıkarı en iyi yerinden edinmek için başa geçmek olan bu zavallılar, yarattıkları kültürle insanı, etrafını görmeyen ‘domuzlar’ gibi içindeki ‘bene’ ibadet ettirerek insanlığa karşı işledikleri suçlara ortak ettiler.

      Buna insanları öyle bir inandırdılar ki; kendi yaşamlarındaki sefaleti bir beddua gibi taşıyan topraksız yoksul köylüler, toprak sahibi zengin ‘ağaların’ tarlaları, bağları, bahçeleri için yağmur dualarına çıktılar.

      İşçiler, memurlar ve tüm ‘alttakiler’ kendileri ve çocukları için mutlu bir yaşamı ve güzel bir geleceği düşünmeyi, işlemeye korktukları bir günah gibi gördüler.

      Yaşamda, özgürlükte, paylaşımda dışarıda tutup çıkmaza soktukları kadını, bu durumun ‘inanç’ gereği bir ‘kader’ olduğuna inandırdılar ve boyun eğdirdiler.

      Onları, başlarını bağlatmak için ilahilerle dörder dörder tespih çeke çeke ‘kaburgasından yarattıkları’ erkeklere gönüllü gider hale getirdiler.

      Tekellerinde çıkarın ‘borazanı’ haline gelen ‘basının’ ağzıyla yarattıkları kendi gündemlerinin tuzağında insanlığın gerçek gündemlerini boğazladılar.

      Günümüzde üzerinde fırtınalar kopartılan kürtaj da geçmişteki başörtüsü gibi; sıkışan egemenlerin bulundukları yerden kurtulmak için yaşamdan düşürdükleri kadına tutunup çıkmak için oynadıkları pis bir oyundur.

      Bu ülkede bugün egemen olanların siyah bir günah olarak gördükleri kürtajın gerçekte dinle inançla bir ilgisi yoktur. Tamamıyla ticaridir.

      Egemenlerin, çalınacak emeği kalmayan yaşlı nüfusu bahane ederek emeği daha da değersizleştirecekleri genç nüfus hayalinden başka bir şey değildir. Her türlü inancı ticarete götüren tüccar zihniyetidir.

      İnsanları hiçleştiren egemenlik paylaşımda, adalette, özgürlükte terazinin bir kefesini boş gönderen hilekarlıktır, utanma duygusundan yoksunluktur.

      İnsanlıktan düştüğü için iyiliğe giden hiçbir duada samimi bir ‘amini’ yoktur. Egemenliğin her ‘amini’ sahtedir, bir sonraki çıkara yürüyen kocaman bir yalandır.

      Bugün konuşulan kürtaj da, bu ülkede her gün kadın-erkek, genç-yaşlı onlarca insanı şiddete kurban eden egemenlerin, bu ölümlerin vahşi sebeplerini karartmak için sarıldıkları bir can simididir. Kocaman bir‘yaşama hakkı’ yalanıdır.

      Dün kadını diri diri toprağa gömen, bugün ise dörder dörder dört duvar arasındaki haremlerde birbirine bakan ölüler haline getiren Arap kültürünü, inançları yaratan bir mucize gibi görenler, o Arapların ticaret yolunda hamile kalıp güçten düşmesinler diye kervanlardaki dişi develerin rahimlerinin ağzına fasulye taneleri yerleştirdiklerini de bilirler.

       Eğer hayvanları başka bir tanrı yarattı demiyorlarsa doğurduğu kuzuyu kabul etmeyip emzirmeyen koyunu, doğurduğu oğlağı kabul etmeyip emzirmeyen keçiyi, doğurduğu buzağıyı kabul etmeyip emzirmeyen ineği açıklayan bir ‘ayetleri’ vardır umarım.

       Kadın ya da erkek, maddi ya da manevi anlamda başkalarının sorumluluk alanlarına müdahale etmedikleri sürece kendi yaşamlarındaki sorumluluklarını istedikleri şekilde kullanma hakkına sahiptirler. Kendilerine ait olan alanlarda karar, doğru ya da yanlış tümüyle onların tasarrufundadır. Hesap verecekleri tek güç vicdanlarıdır. Gerisi kirli bir siyasettir…

      Ne yazık ki kadını insan görmeyenlerin, onun erkeklerin ‘kaburgasından’ yaratılmış ‘mahluklar’ olduğuna inananların egemen olduğu günümüzde bu acı öyle kolay kolay bitmeyecek gibi…

      Ama bu acıdan kurtulmanın yolu var. O yol, kadın-erkek her insanın, en başta da kadının insan olduğuna inanması ve bunun için mücadele etmesi, cinsel farklılığın eşitsizlik olmadığını, doğanın insanoğluna neslini sürdürmek, geleceğini görmek için yüklediği fiziksel bir görev bölümü olduğunu kabul etmesi gerekir.

      Aksi takdirde çıkar için kadını, erkeği, sevgiyi ve her şeyi öldüren ve ‘ölü sevici’ olan emek hırsızı bu sistem, kadından ve ona çektirdiği acıdan daha çok beslenir…

Wordpress Haber Teması Tasarım ve Programlama: Bilgin