Son Dakika
26 Nisan 2024 Cuma

TARHAN Yeni Parti Sinyali Verdi

03 Kasım 2014 Pazartesi, 20:37

CHP’den istifa eden Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, Meclis’te bir basın toplantısı düzenledi. İstifasının ardından ilk kez konuşan Tarhan, “Bulunduğum yer bir zindana dönüştü… Şimdi, geride benimle aynı tıkanıklık hissini yaşamakla birlikte ses çıkartmayan pek çok iyi insanı da bırakmak pahasına ayrıldımCHP’den. Ayrıldığım kapı kıymetlidir, kurucu partidir. Sorumluluğu vardır, ne yazık ki, yönetenler bunun idrakinde değil” şeklinde konuştu.
Konuşmasında yeni parti sinyali de veren Tarhan, “Eğer dünya üzerinde iyi yoksa, onu icad etmek gerekir” diyerek, “Eminim demokrasiye inanan, yüzde on barajını anlamsız bulan herkes bu çabayı destekleyecektir” açıklamasında bulundu.
“Bir hedefim var ki; o da öksüz kalmış bir davayı yeniden inşa etmek” diyen Emine Ülker Tarhan, sözlerini, “Dizleri üzerinde yaşamaktansa, ayakları üzerinde ölmek iyidir. Doğru bildiğini söyleyip, ruhunu kurtarmak iyidir” diye tamamladı.
İşte Tarhan’ın o açıklamaları:
“ZİNDANA DÖNÜŞTÜ”
“CHP, ya kendini kandırmaya devam edecek ya da yeni bir yol seçecek’ demiştim. Yol filan seçilmedi. Her yenilgiye zafer diyen tekrarlardan sıkılmıştım, yeni bölüm yazalım istiyordum. Bir an için ‘başka bir dünya mümkün’ diyenlerin umutlanmasını istemiştim. Olmadı. Yine delege hesapları, kurultay kurnazlıkları. Bu kadar kurnazlık kurgulayabilenler halktan oy almaya gelince neden yeterli olmuyor, anlamıyorum.
Türkiye’nin bu olağanüstü döneminde, genel seçimde AKP’nin anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşması, Cumhuriyetle hesaplaşma, iç ve dış tehditler, güçlü bir iktidar alternatifi yaratmayı zorunlu kılmışken, çözüm arayışlarının önü kesildi. Bana içeride mücadele etmedi diyorlar, elimden geleni fazlasıyla yaptım. Bakın, beni bir kez dinlediler ama bu kez de yanlış anladılar. Kurultayda, öfke hezeyanları, masaya vurulan yumruklar arasında bir aydınlık, bir ışık aradım ama bulunduğum yer bir zindana dönüştü. O yumruklar aslında siyasal anlamda iktidara atılmalıydı ama olmadı. Taban masaya yumruk filan değil, iktidar istiyordu aslında. Şimdi, geride benimle aynı tıkanıklık hissini yaşamakla birlikte ses çıkartmayan pek çok iyi insanı da bırakmak pahasına ayrıldım CHP’den. Ayrıldığım kapı kıymetlidir, kurucu partidir. Sorumluluğu vardır, ne yazık ki, yönetenler bunun idrakinde değil.
Hiçbir talebim ya da ihsasım olmadan Cumhurbaşkanlığına, daha sonra genel başkanlığa uygun görenler oldu. 3,5 yıllık bir siyasetçinin bu makamlara layık görülmesi, boş bir inanç olabilir miydi? İnandığımı söylemem ve ona uygun davranmamdı belki mesele. Toplumun her kesiminden gelen destek çok değerli. Aklından benim için bu makamları geçiren herkese çok teşekkür ederim. Şimdi de yine inandığımı söyleyeceğim size. Çünkü başka türlü yapamam.
Bundan sonraki çizgim de ülkemizin bu sıkıntılı süreçten çıkmasına ve Cumhuriyet ve demokrasiye destek olmak olacaktır. Şunu biliyorum, bu toprakların, zor günlerde karanlığı ve umutsuzluğu ışığıyla kırıp yok eden bir iradesi vardı, yine var.
“KARDEŞLİĞİMİZİ VE CUMHURİYETİ GÜÇLENDİRMELİYİZ”
Türkiye, içinde muhteşem, değerli taşlar gibi kültürlerin zenginleştirdiği dev bir hazine sandığı, ama bunun farkında değil. Yapabilirsem bunu herkese hissettirmek istiyorum. Çünkü ben yoksul Anadolu’da hepsini hissederek büyüdüm, onlarla zenginleştim. Sadece benim çocuklarım değil, başka çocuklar da bunu hissetsin, kardeşliği derinleştirsin istiyorum.
Gerginlikler yaratılarak tasarlanan tek kutuplu küresel düzende, bulunduğumuz bölgede mevcut anlaşmazlıkların çözümünü değil daha da içinden çıkılmaz bir hale getirilmesini isteyenler var. İçimizde ve mücavir alanlarımızda istikrar yerine kaos, demokrasi yerine radikal akımların güçlendirilmesini isteyenler var. 100 yıl önceki gibi yine kuma kanla yeni haritalar çizmek isteyenler var. Oysa burası bizim yurdumuz, burası bizim yuvamız, onu derleyip toparlayacak biziz. Kimsenin evimize girip dağıtmasına izin veremeyiz. Bunun için kardeşliğimizi ve cumhuriyetimizi güçlendirmeliyiz.
“ERDOĞAN SİSTEMİ”
Çevremizdeki ateş çemberi, içeride şehitler, sınırda kafa kesenler bize bir kez daha gösterdi ki; çağdaş, seküler, demokratik bir hukuk devleti, bir ulus devlet ne kadar da vazgeçilmezmiş bu topraklarda. Ve bütünlüğümüzü, kardeşliğimizi ve yurdumuzu korumak için hala geç kalmış sayılmayız.
Evet, bunca olan bitene rağmen geç kalmış sayılmayız. Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden bu yana ilk kez çok açık bir tehdit ile karşı karşıya. “Erdoğan sistemi” ile. Çünkü Türkiye’de bugün parlamentoyu, hükümeti, AKP genel başkanını, yargıyı Erdoğan atamıştır. Buna uygun bir sistem adı yok. Olsa olsa “Erdoğan sistemi”.
Uluslararası toplumda “terör destekçisi” olarak görülen tehlikeli bir grubun yönetimi altındayız. Türkiye’yi savaş noktasına getiren bu sistemden bir an önce kurtulmak zorundayız. Parlamenter sistem yok artık, adalet bir partiye bağlanmış, soruşturmalar kapatılmış, kanıtlar yok edilmiş, karartılmış. Bu, güçlünün aleyhine olan delilleri karartan, muhalifler için ise delil yaratan sistem çok tehlikelidir. Bu sistem kadınlar ve yoksullar için iyice tehlikelidir. Kadınlar ve yoksullar adeta görünmez oldular Erdoğan sisteminde. En çok iş cinayetleri ile kadın cinayetleri artıyor. Ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların statüsü her yıl geriliyor.
Bakın, her Allah’ın günü darbe edebiyatı yapılırken, değişmedik hiçbir hüküm kalmamışken, ne hikmetse, darbe ürünü olanseçim ve siyasi partiler kanununa dokunulmuyor. İhaleye fesat karıştırma konusunda uzlaşabilenler bu konuda uzlaşmıyor. Çünkü sistem liderlik sultasına hizmet ediyor. Ama ne yazık ki, önce parti içi demokrasiyi ardından da ülke içi demokrasiyi aşındırıyor. Mecliste temsil edilen partiler bunun farkında aslında.
Ama sistemden beslenmek, sistemle mücadeleyi engelliyor. İktidar ve muhalefet sanki sessiz bir koalisyon oluşturmuş, dört partinin forse ettiği siyaset karşılıklı polemikler ve oy geçişkenliğinin dışında başka bir siyasal hareketin ortaya çıkmasını istemiyor. O yüzden sürekli meclis dışı partilerdeki lider potansiyeli olan kişileri bünyesine alıyor. Seçeneksiz kalan yurttaşlarsa içe kapanıyor, hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini düşünerek sandığa küsüyor. Hele gönül verdiği partilerin yanlış tercihleri küskünlüğü iyice arttırıyor. Ankara’da olup bitenlerle artık ilgilenmek istemiyor, gazete bile okumak istemiyor. Bir kilitlenme yaşandığı açık. Ülke yönetilemiyor.
“İÇ ANADOLU VE KARADENİZ DE Mİ TATİLDEYDİ, ŞEZLONGTAYDI”
Son seçimde seçmen yeni bir siyasal tavır ve duruş geliştirdi, özellikle tıpış tıpış söylemine karşı, aslında bir tür Gezi tarzı kitlesel eylem sergiledi. İçine sinmeyen adaya pasif direniş geliştirdi. Milyonlar sandığa gitmedi. Ya da geçersiz oy kullandı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez böylesine geniş ve kitlesel bir boykot olmuştur. Bu şezlong sığlıkları ile açıklanamayacak kadar anlamlıdır. İç Anadolu ve Karadeniz de mi tatildeydi, şezlongdaydı da oy alınamadı? Bunun ciddiyetle tahlili gerekir. Zira seçmenler bunu siyasal duruş yöntemi olarak uygulamıştır, gerektiğinde yine kullanacaktır. Bu sessiz sesi duymak gerekir. Aksi halde toplumun demokrasiye bir damla inancı kalmayacaktır.
“DÜNYA ÜZERİNDE İYİ YOKSA ONU İCAD ETMEK GEREKİR”
Çünkü, gerçek demokrasi seçenekler havuzudur, topluma seçenek sunmak gerekir. Yoksa, daha geniş kapsamlı sandık boykotlarının olmayacağını kimse söyleyemez. Mecliste temsil edilmediğine inanan gençlerin, kadınların, erkeklerin, tıpış tıpış oy vermek istemeyenlerin bir seçeneği olması gerekir. Eminim demokrasiye inanan, yüzde on barajını anlamsız bulan herkes bu çabayı destekleyecektir. Çünkü içinde ifade özgürlüğü ve temsil edilme arzusu olan bir taleptir bu. Bu girişime karşı değerlendirmeler, demokrasiye bakışı da ortaya koyacaktır kuşkusuz.
Temsil mücadelesi için aklı harekete geçirmek zorundayız, ısrarlı olmalıyız. Bakın, eğer dünya üzerinde iyi yoksa, onu icad etmek gerekir. Geleceği icat etme sürecine de farklı düşünen insan bileşimlerini katanlar kazanacaktır.
“DİZLERİ ÜZERİNDE YAŞAMAKTANSA AYAKTA ÖLMEK İYİDİR”
Niye siyaset yapıyorum çünkü fark istiyorum. Artık fark yaratmak gerekiyor. Halkla yapılan, günlük yaşam mücadelesini kolaylaştıran, net, dürüst, ilkeli bir siyaset. Kimsenin kendini ihmal edilmiş hissetmediği bir ülke nasıl yaratılır buna çalışmak istiyorum. Ve hamasetten uzaklaşılsın istiyorum. Hayat hamaset değil. Öyle yalın, bazen o kadar sert ki; bunlarla kaybedecek vaktimiz yok.
Bu topraklar geçmişte çok daha kötü günlerin aşıldığına şahittir. Belki zorlanacağız ancak millet olarak tüm sorunları çözecek birikime sahip olduğumuzu düşünüyorum. Sonuçta, ben vekilliği koltuğumun altına aldım ve gönüllerdeki makam dışında hiçbir makamı da önemsemiyorum. Bir hedefim var ki; o da öksüz kalmış bir davayı yeniden inşa etmek. Cumhuriyet davasını, demokrasi davasını, kimsesizlerin davasını. Ben bunun için mücadele vermek istiyorum, dizleri üzerinde yaşamaktansa ayakları üzerinde ölmek iyidir. Doğru bildiğini söyleyip, ruhunu kurtarmak iyidir.”

haber3

Wordpress Haber Teması Tasarım ve Programlama: Bilgin